Öne Çıkanlar
Formula – 1 Hayal mi, gerçek mi?
Yasal Uyarı: Bu, geniş kapsamlı bir analiz ya da inceleme yazısı değildir. Yazılanlar tamamen kişisel olup sebeplerini de yazının içerisinde bulabilirsiniz. ☺
Hayaller, kalp kırıklıkları, trajedi ve daha niceleri… Kısaca hayata dair ne ararsanız var bu sporun içerisinde. Motorsporlarının belki de en ışıltılı kısmı Formula 1 ile benim tanışmam doksanlı yılların başında İnterstar televizyonundaki World Of Motorsports programına kadar geriye gider. O sebeptendir efsaneler efsanesi Ayrton Senna’nın yanına kimseleri koyamayışım. O yıllarda başlayan bu tutku Schumi – Hakkinen döneminde iyiden iyiye alevlenmiş ve kardeşimle de en büyük ortak noktalarımızdan birisini oluşturmuştu. Artık favori pilotlarımız, takımlarımız, pistlerimiz hatta şikanlarımız vardı. Bütün bunların arasında Formula 1’i canlı olarak Türkiye’de izlemek o yıllarda çok uzak bir ihtimaldi ancak gel zaman git zaman Türkiye Grand Prix’i ete kemiğe büründü. Bununla beraber kaderin bir cilvesi olarak ilk yarışın yapıldığı 2005 yılında ben ABD’de olduğum için yarışa gidememiş ve startı kaçırmamak için New Jersey’de sabahın bir köründe uyanıp tek başıma tv başına geçip tribündekileri kıskanarak yarışı izlemiştim. Oysa bu erken kalkıp yarış izleme ritüelini Türkiye’deyken o dönem sezonun son yarışı olan Suzuka için yapardım.
‘’Bu kadar çok sevdiğim bir organizasyonun Türkiye’deki ilk yılında ben de orada olmalıydım’’ diye düşündüm hep.
Devamındaki senelerde de çeşitli sebeplerden yarışa gidemedim ya da gitmedim. Biraz da küsmüştüm sanki, tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış misali. ☺ Akabinde kontrat süresi dolup F1 yine bizlere uzaklaştığında Bakü gibi yakın pistleri radarıma aldım. Yıllar sonra 2020’de Covid’in tam ortasında takvimdeki değişiklikler yüzünden ummadığımız bir anda Türkiye Grand Prix’i tekrar şampiyonaya dahil olunca aynı gün bileti alıp beklemeye başladım fakat bu kez de pandemi yüzünden seyircisiz yapılma kararı açıklandı. Yarış günü içeri alınmayacağımızı bildiğim halde sırf atmosferi biraz da olsun yakalamak için pistin oraya kadar gidip kapıdan dönmüştüm. Belli ki bu kez küsmemiştim ve kardeşimle beraber 2021 geri sayıma başladık dedikodular çıkınca. Zaman içerisinde iş resmileşti ve artık bizim yarış da kesinleşmişti. Aslında üç günlük yarış hafta sonunu dolu dolu yaşama planım vardı fakat iş güç vs. derken Cuma günkü antrenman seanslarını gözden çıkarmak zorunda kaldım.
Cumartesi büyük gündü. Bütün günü İstanbul Park’ta geçirecektim. Tabi ki öyle olmadı. Bu kez kendi arabam arızalandı ve sanayide pit-stop yapmak durumunda kaldım. ☺ Sıralama turlarının başlamasına sadece iki saat kala Beylikdüzü’nden piste doğru yola çıkabildiğim için ancak seansın ortasında pistin içerisindeki iç otoparka varabildim ve tamamen tesadüf eseri arabayı neredeyse piste en yakın yere (9. ve 10. virajlardan sonraki düzlüğün yanındaki park yeri) koyup tribüne yöneldiğimde F1 otomobillerinin yanımdan geçerken çıkardıkları ses bu yaşta bile aklımı aldı. Sanıyorum yirmili yaşlarda o sekansı yaşasaydım heyecandan taklalar atardım. Tabi bu kadar zorlamaya rağmen ilk günden geriye benim için pek de bir şey kalmadı. Ama o atmosferi koklamak bile yetmişti. Cumartesi günü toplamda yaklaşık sekiz saat araba kullandıktan sonra yorgun argın ama bir o kadar mutlu olarak eve dönmüştüm.
Veee büyük gün.
Pazar sabahı erkenden yola çıkacaktık ki görece olarak erken diyebileceğimiz bir saat olan 10:00’da İstanbul Park’a doğru yola koyulduk. Hava tam da istediğimiz gibi kapalıydı. Yağmurun yarışı ne kadar enteresan kıldığını bu işi takip edenler iyi bilir. Plan şuydu. Önce İzmir’den gelen kardeşimi dış otoparka arabasının yanına bırakıyorum sonra ben iç otoparka geçiyorum ve fanzoneda buluşup takılıyoruz, günün keyfini çıkarıyoruz. Tabi ki öyle olmadı. ☺ Her iki otoparka teker teker gitmeye çalışmanın ne derece kötü bir fikir olduğunun korkunç bir trafiğin içinde kaldığım zaman idrak etmiştim ancak iş işten geçmişti. Piste ancak yarıştan çok kısa bir süre önce girebilmiş ve start finish düzlüğünün arkasında mahşeri bir araç ve yaya trafiğinin ortasında mahsur kalmıştım. Otomobiller gridde yerlerini aldıklarından ve yarış da başlamak üzere olduğundan dolayı herkes bir yerlere yetişmeye çalışıyordu.
Çaresiz cep telefonumdan S Sport’u açıp formasyon turunu izlemeye yeltendim ancak gerek online yayının zaten geç gelmesi gerek de kalabalık sebebiyle internetin sağlıklı çekmemesinden dolayı formasyon turunu start finiş düzlüğünün sonunda ilk virajın orada arabanın içerisinde dinledim. Her şeyi yoluna sokup kardeşimin yanında tribündeki yerimi aldığımda sanırım pilotlar 5. turu dönüyordu. Aslında tribüne geçmeden önce aceleyle izlemek istediğim için içeri girdikten sonraki ilk birkaç turu tuvaletin yanında bulduğum güzel bir yerden takip edip bulduğum bir boşlukta tribüne çıktım. Her bir saniyeyi değerlendirmeye niyetliydim.
İçeri girdiğimde ilk garibime giden şey seyircinin oturuyor oluşuydu. Hayatını futbol ve basketbol maçları ile metal konserlerinde geçiren bünye için pek de sıradan bir durum değil. Ama ortama hemen ayak uydurup ayağa kalkanları ikaz etmem fazla zaman almadı. Telsiz konuşmalarının tribünde yayınlanması verilmesi iyi fikir ama o gürültüde çözmek zor. Ayrıca tur bindirmeler gelip de sıralama karışmaya başlayınca cepten yayını açtıktan sonra küçük kopyalar çekip izlemeye devam etmek oldukça keyifli. Tvden izleme ile kıyaslayınca zaman oldukça hızlı akıyor sanki. Ne olduğunu anlamadan 38. tura gelmiştik bile. Yokuş aşağı inilen bir düzlüğün sonunda konuşlanan tribünden bilet aldığımız için tekerleklerin havada uçtuğu aksiyonlar bekliyordum ancak bir spin (Yuki Tsunoda – Alpha Tauri) hariç dümdüz bir yarış oldu bizim viraj için.
Fakat 20 pilotun tamamının yarışı tamamlaması da güzel detay İstanbul Park adına. Yarışla ilgili bir başka dikkat çeken şey de ‘97 yılından beri ilk kez bir pilotun (Esteban Ocon-Alpine Renault) hiç pit-stop yapmadan bir yarışı tamamlaması idi. Velhasıl kelam yıllarca hayalini kurduğumuz yarış rüzgar gibi geçmişti. Finish sonrası atılan turda çektiğimiz videolar güzel bir anı olarak Instagram hesaplarımızda ve hafızalarımızda kaldı. Şampanya töreni sırasında ise otoparktaydım. Her ne kadar hesabım tutmasa da kalabalıktan sıyrılmak için otoparkta zaman geçirirken araçlar temizlemek üzere pistte turlamaya başlamıştı bile. Bütün bu hengameden sonra ben eve vardığımda sanıyorum pilotlar da Monaco’daki evlerine varmışlardı. Bir buçuk gün sonra ise takımları taşıyan kargo uçaklarının bir sonraki yarış olan Abd GP’si için Austin’e indiği haberini okuduğumda ise tebessüm etmekten kendimi alamadım, bir dahaki sefere İstanbul Park’a karavan kiralayıp gitmeyi düşünürken…