Connect with us

Fazla Karikatürize Bir Lal Hayal

Öne Çıkanlar

Fazla Karikatürize Bir Lal Hayal

2000 yılında Trabzon Devlet Tiyatrosu ”Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” oyunu ile başlayan tiyatro seyirciliği serüvenim, sanırım hem Aziz Nesin yazarlığı hem de sahnedeki eşsiz oyuncular nedeniyle çıtayı daha 15 yaşında fazla tepelere taşımama yol açtı.

Durukan Orduların, İlkay Akdağlıların, Tansel Öngellerin olduğu bir Trabzon Devlet Tiyatrosu dönemi ve 2004 yılında İstanbul’a üniversite okumaya gelene kadar geçen dolu dolu sezonlar.

İşte çıtayı orada, Trabzon’da fazla tepelerde bıraktığım için izlediğim neredeyse her oyunda ve oyunculukta o günleri hatırlatır oldum kendime.

”Neden eskisi kadar etkilenmiyorum çoğu oyundan?”

Çok iyi bir kadro ve oyun listesi ile büyüdüğüm için mi, beklentilerimi düşüremediğim ya da oyunlar hakkında bilgi okumayıp oyunlara hazırlıksız gittiğim için mi, yoksa sahnelenen iyi oyun sayısı giderek azaldığı için mi?

Bu yazım da, fazla etkilenemediğim Lal Hayal oyunu hakkında!

Lal Hayal neden tam olarak dürtmüyor beni ”Hadi yazacak çok cümlen var” diye? Halbuki oyuna nasıl bir heyecan ile gitmiş hatta yanımda 7 kadını da sürüklemiştim! Tam sürüklemek demeyelim tabi. 🙂

Devlet Tiyatrosu kökenli Songül Öden’i ilk defa izleyecek olmanın verdiği heyecandan dolayı tek kişilik oyunların riskini unutmuştum bile. Bunun sebebi ise Nihal Yalçın’ın muhteşem bir doğal performans sergilediği ”Antabus” oyunudur. (Onun için de ayrı bir yazı  hazırlayacağım. Lal Hayal’i izlediğimiz seansta önümüzde Güven Kıraç ile izliyordu oyunu Nihal Yalçın ve Lal Hayal ile ilgili yorumunu o kadar çok merak ediyorum ki!)

****

Lal Hayal’i izlemeye gitmeden önce sadece aşağıdaki cümleyi okudum;

“Ben Lâl Hayal.
Babamın kızı Lâl , annem Hayat’ın kızı Hayal.
Daha adım konduğunda, çoktan parçalanmış ama parçalanması yasaklanmış bir ailenin kızıyım.”

ve Songül Öden’in 7 farklı kadın karakterini canlandıracağını bilerek gittim oyuna. Türkiye ve kadın gerçekliklerinin çok güçlü bir performans eşliğinde sergileneceğini hissediyordum.

Güzel bir yerden ve sahneye hakim bir şekilde başladım izlemeye.

Lâl Hayal ile farklı yaş ve sosyal statüden 7 kadının hikayesini aktardı bize Songül Öden.

Sahneye dağılmış, 7 karaktere ait özel kıyafetler oyun boyunca bizimleydi, Songül Öden de her karakterin kıyafetini giydiğinde onun sesine, şivesine, hareketlerine bürünüyordu. Geçişler iyiydi iyi olmasına ama peki ya karakterlerdeki gerçeklikler?

70 yaşındaki Nişantaşı hanımefendisi olarak çıktı ilk karşımıza ve kesinlikle en sevdiğim oyunu o 15 dakika içerisinde sergiledi. Belki de tüm karakterler içerisinde kendine en yakın karakter o olduğu için daha iyi oynamıştır diye geçti aklımdan. Karakterin Lal Hayal’e üstten bakan, oğluna yakıştıramadığı halleri değil de, Nişantaşı hanımefendisi, cerrah oğlu olan anne figürü Songül Öden’in hayatına yakın olabilir gibi düşündüm.

Komşu kadın ve Allah’a yakaran babaanne arasındaki farkı içerik olarak evet ama oyunculuk olarak pek algılayamadım.

16 yaşındaki hip-hop’çı karakteri, ”Hayali hip hop yapmak ve dünyaca ünlü bir dansçı olmak. Tek bir kusuru var, abilerinden bolca küfür öğrenmiş olması” olarak anlatılıyor; ama beni de, birlikte izlemeye gelen arkadaşlarımı da çok yordu. Asilik ve başkaldırma abartılı el kol hareketleri ve küfür mü sadece? Hadi 15 sene önce lise tiyatro yarışmalarında böyle işleniyordu belki ama hala öyle mi gerçekten?

Sütlüceli kuaför, küfürleri dışında rahatsız etmedi beni.

Üniversite öğrencisi tiplemesini Youtube’a girdiğinizde  yapmaya çalışan o kadar çok amatör oyuncu ya da fenomen adayı ile karşılaşabilirsiniz ki!

Koç burcu jinekolog karakterinin işlenişi beni o kadar rahatsız etti ki, metinlere odaklanamadım bile. Yanımdaki arkadaşıma dönüp ”Bu ne gerçekten? Ben hiç böyle bir doktor görmedim, sen gördün mü?” dedim. Bir kadının başka bir kadını küçümsemesi, yargılaması daha doğal işlenmeli, lise müsameresi hissi vermemeliydi.

Devlet Tiyatrosu oyunculuklarında büyük büyük oynamalar vardır evet; ama sebebi hep kurum istediği için gibi gelirdi bana. Yoksa çoğu zaman Devlet Tiyatrosu oyuncusu aslında doğallığı içinde fazlasıyla barındırır ve en zor olan ”doğalı oynamak” yeteneğini kolay konuşturabilir diye düşünürdüm.

Lal Hayal’de de bir Karadeniz dizisinde izlediklerimize benzer abartılı, karikatürize oyunculukları besleyen sahneler izlememeliydik oyunun genelinde. Songül Öden’in abartılı oyunculuğun arkasına sığınmasına gerek yoktu, zor olan farklıyı, aşırıyı doğal oynayabilmek değil miydi? (Bu arada yönetmenlerden biri Ezel Akay!)

Trafiğin ve ulaşımın bu kadar zor, zamanın, paranın ve seyircinin de bu kadar değerli olduğu dönemde 75 dakikalık bir özel tiyatro oyunundan beklentim çok daha fazlaydı.

Göz ardı edemeyeceklerim;

Songül Öden’in naifliği, zarifliği ve güven veren ses tonu,
75 dakika boyunca enerjisini hiç düşürmemesi,
Oyun suyun içerisinde oynanırken yaptığı yansımalar,
Sahne bütünlüğü ve Lal Hayal’in kafasının içerisinde geçenlerin, yaşadıklarının etkisini, sahnedeki perdenin arkasından seyirciye yansıtan harika iki dans sanatçısı genç arkadaş Buğra Büyükşimşek, Hande Kazdal.

Ve Lal Hayal;

Oyunda senin sesini daha çok duymak isterdim.
Eğer yola birden atlamana ya da atılmana sebep olan kişi Cihan’sa bunu biraz daha hissetmek isterdim.
”Ölmek İstemiyorum” diye ayaklanan  Hayal’i daha çok tanımak isterdim.
Sadece Lal’ın hayatına 5 yaşından beri dokunan kötülükleri değil, bazı güzellikleri, hayata tutunma çabanın temelinde yatan birkaç güzelliği de görmek isterdim.

Continue Reading

More in Öne Çıkanlar

To Top