Yaşam
57 Bin Adımda Stockholm
Şubat ayının başında sadece 3 günlüğüne Stockholm’e gittim. Bu süre içersinde de gezmek için sadece ayaklarımı ve üç kere metroyu kullandım. Çok büyük bir şehirmiş gibi görünüp ilk bakışta göz korkutuyor ama vardıktan iki saat sonra kendinizi soğuğa aldırış etmeden sürekli yürürken buluyorsunuz. Merak edenler için Stockholm’ü tabana kuvvet gezme rehberi hazırladım.
İyi okumalar 🙂
Not: Meşhur soğuğuna yorumumu en sona sakladım 🙂
Ön hazırlık
Stockholm’de havalimanından şehir merkezine gitmek için çok çeşitli yöntemler var. Ben Flygbussarna isimli bir otobüs şirketini tercih ettim ve gidiş-dönüş biletlerimi gitmeden internetten aldım. Dünya üzerinde yaptığım en rahat yolculuk olabilir diye düşünüyorum. Uçaktan indim, kapıdan çıktım, otobüse bindim ve 45 dakika sonra merkezdeydim. Bu otobüsler 10 dakikada bir kalkıyor ve biletinizin saati yok istediğinize binebiliyorsunuz. Yer, bagaj vs. problemi sıfır. Kesinlikle tavsiye ediyorum daha Türkiye’den çıkmadan internetten alın biletlerinizi.
Şehir merkezinde T-Central diye bir ulaşım merkezi var. Şehrin tüm otobüs, metro, tren hatlarının kesiştiği nokta. Buraya ulaştığınız zaman her yere gidebilirsiniz. Havalimanından 45 dakika sonra buraya ulaştım.
Şehir içinde otobüs ya da metro kullanmak için SL isimli bir ulaşım kartı var. İstanbul Kart gibi doldurmalı sistem çalışıyor ve bir basım 30 sek. Havalimanından T-Central’e geldiğinizde buradan alıp doldurabilirsiniz. Ben kısa süreli kalacağım ve çoğunlukla yürüyeceğim için çok basımlı tarifelerden doldurmadım. Detaylara ve tarifelere buradan bakabilirsiniz.
Konaklama konusunu arkadaşımda kalarak çözdüğüm için herhangi bir öneride bulunamayacağım :(.
Stockholm’de kısa kalacaklar için görülmesi gerek 5 tane önemli kara parçası var. İlki Norrmalm. Buraya şehir merkezi diyebiliriz. T-Centralen, Sergels Torg, Kungstradgarden ve Opera binası gibi görülmesi gereken yapılar bulunuyor. İkincisi Kungsholmen. Burada aslında gezilecek pek çok kraliyet ile ilgili yer var ancak kısıtlı zamandan dolayı ben sadece City Hall denilen belediye binasını görebildim ve Stockholm’de nedense en çok sevdiğim yer de orası oldu. Üçüncüsü Gamla Stan. Stockholm’ün en meşhur ve en tarihi bölgesi. Zaten eski şehir anlamına geliyor ve gerçekten her köşesi insana kendini eski zamanlarda gibi hissettiriyor. Dördüncüsü Södermalm. Şehrin bu bölümü bana daha salaş bir yer havası verdi ama şehri izleyebileceğiniz muhteşem iki tane seyir tepesi var. Son olarak da Djurgarden. Burası tam bir müze adası. Stockholm’ün tüm ünlü müzeleri burada. Nordiska, Vasa müzeleri ile açık hava müzesi olan Skansen kesinlikle görülmesi gereken yerler.
Elbette ki Stockholm sadece bu kadar değil. Ancak 3 gün gibi kısa bir süreniz varsa benim gibi, bu yerleri görmeden gelmeyin 🙂
Norrmalm
Şehrin ana karası olarak adlandırılan Norrmalm, şehrin alışveriş ve yemek için çok çeşit bulabileceğiniz kısmı. Drottingatan ismini verdikleri cadde boydan boya alışveriş caddesi olarak anılıyor. Regerigingsgatan caddesi üzerinde de bir tane de büyük alışveriş merkezi var Dünyanın çoğu markasını bu yerlerde bulabilirsiniz. Ve pek tabi ara sokaklarda da bol bol dönerciler… İsveç’in meşhur dönercileri hayatın ve yemeğin çok pahalı olduğu şehirde adeta bir kaçış noktası oldu bizim için 🙂
Norrmalm’de Kungsgarden adını verdikleri büyükçe bir park var. İsminden de anlaşılacağı üzere Kraliyet parkı. Biz Şubat’ta gittiğimiz için göremedik ama baharda ağaçları parkı renklendirip şu şekle sokuyorlar:
Parkın hemen çapraz karşısında Norrmalmstorg adı verilen küçük bir meydan var. Bu meydanda hepimizin çok iyi bildiği Stockholm Sendromu kavramının çıktığı rivayet edilen eski banka binası var. Anlatına göre Stockholm Sendromu, 1973’te Kreditbanken’in soyulması sırasında rehin alınan 6 kişinin serbest kaldıklarında soyguncu aleyhine ifade vermemelerinden hatta onu sevdiklerini söylemelerinden ortaya çıkmış. Norrmalmstorg’a gelince buranın önünde bir hatıra fotoğrafı mutlaka çektirin :).
Benim daha Türkiye’deyken görmeyi kafama koyduğum bir yer vardı Norrmalm’de: Stockholms stadsbibliotek!. Yani kütüphane :). Fotoğraflardan görüp hayran kalmıştım ancak şansıma gittiğimiz akşam etkinlik vardı ve o hayran kaldığım kısmı göremedim. Fotoğrafını aşağıya koyuyorum eğer sizin de ilginizi çekerse mutlaka şansınızı deneyin.
Ana karanın en büyük meydanı Sergels torg. Gelin görün ki büyük bir betondan başka bir şey değil :). Tabi ki gitmişken görmemek olmaz hatta alışveriş caddesinin sonu buraya çıkıyor. Alışverişinizi bitirdikten sonra buraya da bir göz atın.
Gamla Stan
Ana karadaki gezinizi tamamladıktan sonra Gamla Stan’a geçmek için pek çok köprü var. Biz en çok Riksborn’u sevdik çünkü kendinizi bir kalenin içinde gibi hissediyorsunuz ve çok büyüleyici fotoğraf noktaları var :).
Gamla Stan’ın bütün olarak çok etkileyici ve sizi başka bir dünyadaymışsınız gibi hissettiren bir havası var. Google’a Stockholm yazdığınızda çıkan ikiz binaları hepiniz biliyorsunuzdur. İşte bu binalar da Gamla Stan’da. Bu binaların bulunduğu genişçe bir meydan var adada. O meydanda Nobel ödüllerinin de verildiği bir Nobel müzesi var. Bilime biraz merakınız varsa müzenin mağazasını mutlaka gezin.
Gamla Stan’ı yürüyerek 1 saatte bitirebilirsiniz.
İsveç’ten alacağınız bütün hediyelik eşyaları burada bulunan mağazalardan temin edebilirsiniz. Bence çoğu ülkeye göre hesaplı bir hediyelik eşya sektörü var ve çok da güzel ürünler var. Özellikle Dala atı, Moose adı verdikleri bir çeşit sığın ve troll içeren eşyalardan mutlaka anı olarak alın kendinize. Çok tatlılar ve İsveç denilince akla hemen onlar geliyor 🙂
Gamla Stan’daki turunuzu bitirdikten sonra yorgunluk kahvesi ve tatlısı için Stockholm’un meşhur ikiz binalarının altındaki iki mekandan birini mutlaka tercih edin. İkisi de çok meşhur. Çok güzel sıcak çikolataları, latteleri ve cinnamon roll’ları var :). Zaten Stockholm’e geldiğinizde yemeniz gereken iki tatlı var: cinnamon roll ve semla, ikisini de bu kafelerde bulabilirsiniz kaçırmayın. :).
Kırmızı binanın altındakinin adı Kaffekoppen, sarı binanın altındaki Chokladkoppen. Birbirlerinden çok farklı değiller hatta hemen hemen aynılar. Sıcak çikolata ve tatlıları haricinde eğer karnınız açsa sandviçlerinden de deneyebilirsiniz onlar da çok güzel. Çok büyük mekanlar değiller hatta biz ikisinde de kısa bir bekleme süresi geçirdik ancak içleri size adeta eski bir Viking dizisindeymişsiniz gibi hissettiriyor. Her an bir yerlerden tahta bardaklarla bira getiren uzun sakallı şişman garson amcalar çıkacakmış gibi geliyor :).
Södermalm
Södermalm Gamla Stan’ın da güneyinde bulunan ada. Gamla Stan’ı bitirdikten sonra yürüyerek bu adaya geçmelisiniz. Güney kısımda mutlaka yapılması gereken iki şey var. İki farklı manzara tepesine çıkıp Stockholm’ün fotoğraflarını çekmek. İlki adanın hemen girişinde bulunan Katerina Hiss. Bir köprü yardımıyla uzunca bir binanın en üst katına çıkıyorsunuz ve Stockholm ayaklarınızın altında oluyor.
Diğer manzara tepesine gitmek için daha bir kısa yol olsa da biz
Götgatan caddesini de görmek için yolumuzu biraz uzattık. Siz de hızlı bir tur yapmak istiyorsanız Götgatan caddesinden güneye doğru biraz yürüyebilirsiniz. Çok ilgi çekici bir şey olduğunu söylemek zor ama bana Türkiye’de bir şehirde gibi hissettiren tek yer o cadde oldu. Canlı ve çok insanın olduğu bir cadde. Olmazsa olmaz değil ama oraya kadar inmişken biraz yürüyebilirsiniz.
İkinci manzara tepesi ilkinden daha ilgi çekici. Monteliusvägen. Sebebini aşağıdaki fotoğraftan da görebilirsiniz :).
Södermalm adasını gezmek oldukça kısa sürdü. Çok fazla zaman ayırmanız gerekmiyor.
Djürgarden
Eveet gelelim Stockholm’ün sanat adasına. Bu ada tam anlamıyla bir müze adası. Stockholm’ün meşhur müzelerinin hemen hemen hepsi burada. Ben gelmeden önce hangilerine gideceğimi belirlemiştim çünkü hem kısıtlı zaman hem de kısıtlı bütçe hepsini gezmeye olanak vermeyecekti. Ben de en ilginç olan Vasa Müzesi’ni tercih ettim. Vasa Müzesi’nde dünyanın tek 17. yüzyıldan kalma gemisini muhafaza ediyorlar. Hem de iddia ettiklerine göre yüzde 95’i tamamiyle orijinal parçalardan oluşuyor. 1628 yılında Baltık Denizi’nde batan Vasa gemisi, 1961 yılında su üstüne çıkarılmış ve bugüne kadar korunmuş. Açıkçası seçimimden hiç pişman değilim. Gitmişken mutlaka Vasa Müzesi’ni görün derim.
Biz başka müzeleri gezecek zaman bulamadık ancak Nordiska ve ABBA müzeleri de çok ismini duyduğumuz müzeler oldu. Nordiska’nın dış mimarisi, ABBA’nın da müzik dolu oluşu biraz aklımda kalmadı değil. Bir dahaki gidişimde ikisini de gezeceğim.
Djürgarden adasında yapılacak bir başka etkinlik de ilk açık hava müzesi olan Skansen’i gezmek. Skansen İsveç’teki yaşam biçimlerini anlatan bir açık hava müzesi. Gezmek için bir tam gününüzü ayırmanız gerekiyor çünkü içinde araba yok, tamamiyle yürüyerek geziyorsunuz. Hem bir açık hayvanat bahçesi hem de İsveç’i anlatan bir yürüyüş turu gibi de düşünebilirsiniz. Mutlaka değerlendirin.
Stockholm’deki müzeleri gezmek ve toplu taşımayı kullanmak için Stockholm Pass adında bir kart mevcut. Eğer bol bol müze gezeceğiniz bir tur planlıyorsanız buradan siteye bir göz atmanızı tavsiye ederim. Hem tüm bilgilere ulaşabilir hem de bu kartı satın alarak rahat rahat hesaplı gezebilirsiniz. Aynı zamanda toplu taşıma için de kullanıldığı için uzun kalmalar için çok hesaplı olabiliyor.
Kungsholmen
Kungsholmen’de sadece bir yere gitim ama Stockholm’de en sevdiğim yer olmayı başardı. Bu ada daha çok kraliyet ile ilgili mekanların bulunduğu bir ada ama ben sadece hemen girişindeki City Hall’e gittim. City Hall şehrin belediye binası. Ve bence şehrin en güzel manzarası da onun bahçesinde. Evet Södermalm’deki kuşbakışı seyir tepeleri çok güzel ama City Hall’ün denize sıfır seviyedeki alçak seviye manzarası beni çok çok etkiledi. Sizi de etkilemesi için fotoğraflarını buraya koyuyorum. Mutlaka gidin, mutlaka görün.
3 günde bu saydığım tüm yerleri 57 bin adım atarak gezmeyi başardım. Gezim boyunca sadece üç sefer metro kullandım ki onlar da akşam soğundan kaçmak içindi. Hatta bir tanesi de metronun içindeki sanat eserlerini görmek içindi. Çeşitli sanatçılar metro istasyonlarını değişik şekillerde boyayıp eğlenceli hale getirmiş. Görülmeye değer.
Son olarak gelelim İsveç’in meşhur soğuğuna. Ben giderken çok soğuk olacak diye korkarak gittim ancak beklediğim kadar üşümedim. Babam ve arkadaşım Hazal’ın çok üşüdüğünü göz önünde bulundurursak bu soğuk durumu insandan insana değişiyor diyebiliriz :). Ben üstümde tshirt, onun üstüne uzun kollu ince bir sweatshirt, onun üstüne Decathlon ince poları ve onun üstüne mont giydim. Altımdaysa sadece kotum vardı. İçlik götürmüştüm ama ihtiyaç duymadım. Eldiven, boyunluk, atkı ve bereyi sakın unutmayın. Benim en çok ellerim üşüdü. Sizin de muhtemelen en çok elleriniz üşüyecek. Çok üşüyecek :).
İyi gezmeler!
Spora ve sanata düşkün Bilgisayar Mühendisi. Biraz çalışıp sıkıldıktan sonra kendi işini kurma hayali uğruna MBA yapıyor. Mümkün olan tüm Anadolu Efes maçlarına gidiyor, sevdiği konserleri, oyunları ve filmleri kaçırmıyor. Çok fazla da dizi izliyor. Sabah kalkar kalkmaz Spotify'ı açıyor. Ve geçmişte yaşasa ya bir Reşat Nuri Güntekin romanı döneminde ya da Zeki Müren döneminde olsun isterdi.